Kayıtlar

"BELA" -1-

Her şeyin kendi lisanında hikayesi vardır parmağımdaki ağır saçmalığın bile kaç sigara öldürür ki beni ya da kaç iç çekiş kanadığın her yer acı ve kirpikler talihsiz kadının kalbi yalan ve gıymet yuvasıydı oysa anlayın artık bu kadınlar; bir cadının uğursuz sözleri içinde fokurdayan yarayı akıtmaktan, ve acıyan yumruları sıkmaktan zevk alan ve irinden beslenen oysa kutsal emanet, hatta baş tacı oh ne ala bu bedava kutsayış bu şerefli masallar hangi ademin gönlünden koptu ki bu kabulleniş yine de cennetin ayaklara serildiği müptezel yine de ahı tutmayan merhamet gitmek ya da ölmek kutlu bir vasiyet ve nefret kusmuğu bırakarak bak güzelim iyi düşün Tanrı seni eğri yarattı eğ boynunu toprak senin vatanın düşlediğinse gökyüzü yüz suçtan aklansan ne çare diyemediğin onca cümle yakanda somurtmuş bir ecnebi gibi gez sokakta yuttuğun harfler için su iç boğazına yapışmasın imalar sesin kuyularda taş sekmesi bir kız çocuğu öfkesi t

Mantık Ayrılığı

Bir şey sorabilir miyim?” der yaklaşan bir kız Bilir misiniz deniz kenarında üşüyen adamlar Nefesleri su kokan çocuklar Kansızlık bugünlerde sıcak denizlere inme hevesinde Ve incinmiş bir yaranın Tuza teslim oluşu narin bir bekleyişte “Hanfendi bakar mısınız? Bu kurdeşenli azınlık barış ister mi sizce?   Buyrun önden koşunuz intihara Bu defa başka sancılar taşırıyorum Niteliksiz ağrılar, nereden geldiği anlamsız Ve elbet sebepli bir boşluk belki ölümle dolacak Yani ben , nasıl desem akacak yer bulamayan bir akışkan Yıkıntıların kalbinde rüya tabiriyim.   Siz; Thames nehrine bakmıyor evleriniz Deniz kabuklarıyla kutsanmıyorsunuz her sabah Üç sure ile vaftiz edildiniz, oysa bahtınız hep kavruk hep zenci Ya ben; Hiç merhamet etmedim  bir dilenciye Cüzdanımda kurşunlar, ağır yaralı minnetler Kalbimde kuytu cinler ve ben inliyorum seni Kalbinde baba karanlığı olan adamlar İncitmeden bakar kadınına Onl

Unutulan Gündüzün Gecesi

Zırhı ipekten bir kuzgun Avuçlarında safir Gözlerinde kadın Her savaştan yenik çıkan tebessüm Sesinde yalnız kumsallar Etinde doğurganlık Oysa her anne bir katildir Kefensiz ölümse bakışların susması Kanı kaşığa koymak kadar dirençli Elbet bu yıl da sararacak odalar Toprağın avreti hep açıkta kalacak Sana satırlarımı ve sözlerimi Dudaklarımdan ve gözlerimden Yapraklarla kusacağım İyiler ölene dek bekle Susuzluğa dudak payı ver Sızan sabır birikir gurbette Kalbim plansız şehirlerin kölesi Her savaşta yenik düş sen de sırıt Kararsız müptelalara Bir son yazalım bu hikayeye Küflü bir ekmeği sindirir gibi İçindeki dumana hizmet etmek Nefeslenmek eriyerek tozarak Her anne katildir oysa Ve her baba maktul Dilsiz bir sağır kavuşması Ve sır Yıllarca günlerce “ susma” ağrısı Dikenli yağmurlar etimde Topuklarımda iğneler Fesat kokular geliyor alt notalardan Hangi güneş sıcağında saklıdır

Naif Bir Ruha Dairdir

    Bulutsuz ülkelerin çocuk bakışları Annesiz kızların evcilik oyunları Ölü kadınların solgun teni, Damarsız, arabesk bir şarkı, Ve bir uçurtmanın cam tozlu ipiyim İpsizim, I Tecelli; Uykunun yılan tembelliğinde gezindiği Arzu ve ter kokan bir yanardağ buğusu Savaştan çıkan bir ülke gibi yorgun ve sessiz Sana tavsiyem; biriktir eteğindeki taşları Ve ıslat ağzındaki baklayı Konuşma ve içinden anlat mevzunun derinliğini Sonuç alınamaz yalnızlığımızı Ve çaresiz iktidarsızlığımızı II Vuku; Yağmur sakinliğinde Ve sandığından güçlü aslında Elimin tersiyle vurduğumdan mı nedir Avuçlarım  sancılanıyor Kaygılarım karambolde, Korkularım çıkmazda Çiğrilmiş rüzgar gibi ağzımda büyüyor bu özlem Kurutuyor boğazımı Yutamıyorum III İtidal; Bir yanımda ağır varoluş Öbür yanım çelimsiz bir mızrak Tanyeri ağarırken seyrettiğim yüzün Soluğun ve renksiz uykun Kutsal bir damar gibi atar göz

SAYıklaMAK

Kadının topukları yalınayak basmaktan ya da bakımsızlıktan olsa gerek diken diken olmuş grimsi bir renk almış ve susuz topraklar gibi çatlamıştı.Bu ayakların çirkinliğine bakarken bir çin atasözü geldi aklıma…Ama şimdi hatırlamıyorum.   Mavi bir ev hayal ediyorum beyaz kapısı olan.Ev deniz kenarında olmalı.Olmazsa olmaz şartı budur hayalimin.merdivenler kumlara değmeli.Geceleri uçsuz bucaksız bir karanlık olmalı,ve bazı geceler yakamozla uyumalıyım.Pencereleri büyük olmalı…Hatta duvarları sadece evi ayakta tutan kirişler olmalı…Çatısı camdan…Mavi demiştim değil mi?Göğün mavisi,denizin mavisi,gecenin mavisi… Mavi bir ev hayalinin helak olan bir kavimden arta kalanlarla yeni bir dünya kuran ablak bir yüze dönüşmesiyle kramp giren bir diz kapağım oldu şimdi.Gözüm aydın. Babil kulesinin Ay Tanrıçasına sunulan onbeş metrelik en üst katına altınlarla kaplı sandalyelere ,masalara ve sütunlara bir ateş topu gönderip eritmeliyim hepsini.Ve hurda niyetine satmalıyım bankalara.Ya

Kar Yağarken Pencere

dilinin ucunda ne varsa insanın işte ben ona inandım. yavru bir kuşun daha ilk denemesinde tutunmaya çalışması gibi göğe ne bulduysam abandım ve uça uça karasular indi kanatlarıma oysa bütün insanlar eşittir direksiyon başında ama biri var ki şimdi yok aramızda huzur yazıp da bulamayan tanpınar inleyip duruyor narmanlı handa dünya tuhaf değil mi kızarmış ekmeğe tereyağ sürer gibi çocuklar yetiştiriyoruz ölmesi için. bir istek ki dövüp duruyor bizi oynaşıp duruyor bizi oynaşıp duruyoruz kapkaranlık sularda kirletmek için o bembeyaz gömleği dizlerinden vurulmuş bir adam ki o benim ne kadar benziyorum emekleyen çocuğa bir anda yıkılıyor cana yakın ne varsa yemeğin etini seçmek gibi mesela. dünyanın soluğudur kar yağarken pencere silinen bir vazoya tozun konması gibi ey dokunma duygusu sensin bu bahçenin sahibi. kar tutmuyor artık şehirleri nedense sesini teybe çekip sonra da beğenmeyen her kimse; ona benzetiyorum ben, bu tuhaf ilişkiyi. ki insan mütercimdir, kalbi

Gastrofobik

uzanıp seslerini dinlediler kaldırımların tedavülden kaldırdılar,dinlerken içlerini acıtan sesleri içleri mi? içsiz ve dışsız bir paçarvarydı oysa bedenleri takım elbiseleriyle bize benzemey çalışıyorlardı sadece. maltepe sigara ne kadar zararlıysa biz o kadar zararlıydık oysa... bizi kanalizasyonlara mahkum ettiler sonra iki artı bir evlere. oya işlemeye adanmış ömürleri sokaklara savurdular istavroz çıkarmak günahtı ve ben gizlice istavrozun felsefesini çözmeye çalışırken babam ve oğlum vizyondaydı. kutsal ruh ben miydim? sustum ve tövbe ettim gizlice Halikarnas Balıkçısını düşündüm bizim mahallede bir meyhaneydi burası duydum ki bir şairmiş sahibi. şairlikten geçinemeyince balıkçı olmuş garibim. hamburger yiyerek işledim son günahımı ve bir dilenciye acıyarak baktım az önce kalbimize dağılan karamsarlığın gudubet bir yansımasıyla tükürdüm yere biz asrın gurme çocukları yediklerimle kurtarırım sandım dünyayı. kendimi yediğimi anladığımda yağmur yağıyor